Rekabetin sürekli arttığı günümüzün küresel dünyasında, şirketlerin sürdürülebilir rekabet avantajı sağlayarak varlıklarını devam ettirebilmeleri her geçen gün daha da güç bir hale gelmektedir. Böyle bir ortamda şirketlerin rakiplerinden farklılaşarak değişen çevre koşullarına en uygun adaptasyonu en hızlı şekilde gerçekleştirilebilmelerinde, şirket birleşmeleri stratejik bir yönetim aracıdır.
Bu kapsamda, şirketler arasındaki güç savaşlarında 1+1, 2’den daha büyüktür felsefesi ön plana çıkmakta ve şirket birleşmeleri önemli bir stratejik hamle olarak görülmektedir.
Yoğun rekabetin yaşandığı günümüz iş dünyasında şirketlerin başarılı olmalarında önemli bir stratejik yönetim becerisi olarak görülen birleşmeler şirketlerin amaçlarına göre farklılık gösteren nedenlerle/motivasyonlarla gerçekleştirilmektedir. Birleşmenin en yaygın nedenlerinden biri büyümedir (Gaughan, 2007: 14). Birleşmenin iç büyümeye göre daha hızlı ve kolay olması, maliyetinin düşük olması, riskinin daha az olması gibi önemli üstünlükleri vardır.
Sanayi devrimini gerçekleştirmekte geç kalmış ve halen gelişmekte olan bir ülke olarak tanımlanan Türkiye’de gerçekleşen şirket birleşmeleri ile ilgili olarak düzenli veri aktarımının, 1994 yılında yürürlüğe giren 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanunu uygulamakla yükümlü olan Rekabet Kurumunun 1997’de faaliyete geçmesiyle başladığı görülmektedir. Türkiye’deki şirket birleşmelerini ekonomi ve siyasi tarihindeki gelişmeler, yasal düzenlemeler ve küresel konjonktür çerçevesinde beş döneme ayırarak incelenebilir. Bunlar;
Dönem (1874-1923) Cumhuriyet Öncesi Dönem
Dönem (1923-1980) Banka Birleşmeleri Dönemi
Dönem (1980-1993) Finansal Amaçlı Birleşmeler Dönemi
Dönem (1994-2001) Y atay-Dikey Birleşmeler Dönemi
Dönem (2002-Günümüze) Uluslararası Birleşmeler Dönemi’dir.
Türkiye’deki şirket birleşmelerinin yapısını belirlemek amacıyla Rekabet Kurumunun 1997-2017 yıllarına ait faaliyet raporları ile Ernst & Young Danışmanlık Firması’nın birleşme-satın alma işlemleri raporlarından elde edilen verilerin analizleri yapılmıştır.
Yapılan değerlendirmeler ışığında; yıllar itibariyle şirket birleşmelerinin genel olarak dalgalı ve azalan bir eğilim izlediği ve 2002 yılında 14 işlemle pik seviyesine ulaştığı tespit edilmiştir. Devralma işlemlerinin ise 2008 yılında 208 işlemle pik seviyesine ulaştığı, 1999-2008 yılları arasında artan bir eğilime sahipken 2009 yılından sonra dalgalı bir eğilim gösterdiği, özellikle küresel ekonomik krizin etkisiyle 2009 yılında %50’ye yakın bir düşüşün olduğu, takip eden 2010 yılında tekrar bir toparlanma yaşanarak eski seviyesine ulaştığı anlaşılmaktadır.
Ortak Girişim işlemlerinin seyri incelendiğinde ise; genel olarak dalgalı bir eğilim gösterdiği, 2012 yılında 91 işlemle pik seviyesine ulaştığı, 2010 yılında ciddi bir düşüş görülürken 2011-2014 yılları arasında dengeli bir durum gösterdiği ve 2015 yılında tekrar düşüşe geçtiği görülmektedir.
Özelleştirme işlemlerinin eğilimi incelendiğinde de; genel olarak dalgalı bir seyir izlediği, 2009 yılında devralma ve ortak girişimde de olduğu gibi ciddi bir düşüş eğilimi yaşandıktan sonra 2010 yılında 66 işlemle en yüksek seviyesine ulaştığı ve 2003 yılından itibaren özelleştirme işlemlerinde genel olarak artış eğilimi yaşandığı tespit edilmiştir.
Sonuç olarak yapılan analizler ve değerlendirmeler kapsamında; sanayileşme devrimini gerçekleştirmede geç kalan Türkiye’deki şirket birleşmelerinin dünyada görülen birleşme trendlerinin gerisinde kaldığı ve ilk dönemlerde finansal amaçlı gerçekleştirilen işlemlerin sonraki dönemlerde ağırlıklı olarak pazarda güç oluşturmaya dayalı yatay ve dikey birleşmeler şeklinde olduğu ve 2003 yılında hız kazanan özelleştirme uygulamaları bağlamında uluslararası devralmaların öne çıktığı tespit edilmiştir. Ayrıca, yabancı kaynaklı işlemlerin büyük çoğunluğunun küresel ölçekli şirketlerin yerel firmaları devralması şeklinde gerçekleştiği görülmektedir.
Comments